Tarih Demokrasinin İngiltere Yolculuğu

Dil Seç :
Hızlı Kategoriler
 
17. yüzyıla kadar süren mutlak monarşiyi sınırlandırma girişimleri,
Liberal iktidarın yerleşmesiyle 17. ve 18. yüzyıllarda parlamenter rejimin gelişmesi,
19. ve 20. yüzyıllarda parlamenter rejimin iyice yerleşerek demokratlaşması olarak üç devreye ayırıyor Prof. Dr. Esat Çam. [1]

Eki Görüntüle 2710
Birinci devrede gerçekleşen mutlak monarşiyi sınırlandırma girişimlerinin temeli 1215 yılında imza edilen Magna Carta ile başlamaktadır. Magna Carta, Baronların, Londra halkının da desteğini arkasına alarak Krala karşı baş kaldırmaları sonucunda ortaya çıkmış bir uzlaşma metnidir. Kral Yurtsuz John’un birçok yetkisini çeşitli şartlara bağlayan Magna Carta, demokratikleşmenin ilk adımı sayılmaktadır. Magna Carta’da Baronların Krala baş kaldırma hakkı tanınmış, Kralın olağanüstü vergileri onay yoluyla alabileceği belirlenmiş ve hür insanların Kralın eliyle sürgüne veya hapse gönderilmesi engellenmiştir. [2]

İngiltere’de parlamentonun da aynı dönemde gelişme göstermesi, demokratikleşme bakımından önemlidir. 12. yüzyıl sonrası Kralın danışma toplantılarına davet edilen Baron ve din adamları, sonraki dönemlerde kalıcı hale gelerek yetkileri artırılacaktır.

İlk büyük gelişme Kral Edward (1272-1307) döneminde yaşanmıştır. Baron ve din adamlarının yanı sıra her comte için iki şövalyenin ve iki burjuvanın toplantılara davet edilmesiyle Büyük Konsey (Magnum Concilium) adını almıştır. Zamanla danışma meclisi hüviyetinden çıkan Büyük Konsey, 13. yüzyılda kilise temsilcilerinin de katılımıyla parlamento haline gelmiştir. [3]

Parlamentonun yapısı içerisinde beş tür üye bulunmaktadır:
  1. Baronlar
  2. Yüksek rütbeli din adamları
  3. Şövalyeler
  4. Burjuvalar
  5. Kilise temsilcileri
Bu üyeler, aralarında gruplaşarak Yüksek Kamara ile Aşağı Kamara’nın oluşumuna yani bugünkü Lordlar Kamarası ile Avam Kamarası’nın temelini atmıştır. Kilise temsilcileri, Papa-Kral çatışmasını istemediklerinden ötürü Parlamento’ya gelmeyerek kendi meclislerinde vergilerini oylamayı tercih etmiştir. Şövalyeler, burjuvaya yakınlıklarından dolayı Aşağı Kamara’yı, baronlar ve yüksek rütbeli din adamları da Yüksek Kamara’yı oluşturmuştur.

Kamaralar arasındaki hiyerarşi başından beri Lordlar Kamarası’nın lehine iken, Avam Kamarası zamanla vergi koyma hakkı ve bildiri hakkını kullanarak zamanla önemli bir konuma gelmiştir. Kral ise, kararname (Bill) yolu ile kamaralara danışmadan da yasama hakkına sahip olmuştur. Bu sebeple güçlü hanedanlar döneminde monarşi, zayıf hanedanlar döneminde Parlamento terazide ağır basmıştır. Örneğin, Tudor Hanedanı döneminde hükümdarların üstünlüğü göze çarparken, Stuart Hanedanı döneminde Parlamentonun kesin üstünlüğü göze çarpmaktadır. [4]

17. yüzyılda gerçekleşen iki devrimle ikinci devre başlamış, sonrasında Stuart Hanedanı iktidardan el çektirilmiş, Parlamento, Monarşiye karşı üstünlüğü kesin olarak ele geçirmiştir. Bu yüzyılda gerçekleşen iki devrim öncesi ilk olay, 1628’de yaşanmıştır. Haklar Yasası olarak bilinen yasa gereğince Kral, Parlamento onayı dışında vergi koyma hakkını kaybetmiş ve şayet koyduğu takdirde bu vergiyi ödemeyenleri de soruşturmayacaktı. [5] 1640’ta ise, ilk devrim yaşanmış, İngiltere Rönesansı başlamıştır. Ancak Kral’ın iki yıl sonra iç savaşı başlatmasıyla ilkbaharda başlayan devrim, yerini iç savaşa bırakmıştır.
Eki Görüntüle 27111649’a kadar süren iç savaş, Kralın idamı ile sonuçlanacak, 1660’a kadar Meclis Hükümeti dediğimiz rejim hakim kılınacaktır. Yüzyılın sonlarına doğru ise 1689’da Bill of Rights (Hakların Bildirgesi) yayımlanarak ikinci devrim de tamamlanmıştır. Ancak liberal iktidarın yerleşiminde, iki devrim arasında (1679) yürürlüğe konan Act Habeas Corpus’un önemi büyüktür. Kişi özgürlüklerini garanti eden bu sözleşme ile Kralın keyfi hareketlerinin önüne geçilmekteydi. 1689’da ise, Monarşi ile Parlamento arasındaki sürtüşmeler, Parlamento lehine düzenlenerek çözüme kavuşturulmuştur. [6]

18. yüzyılın başından itibaren uygulanmaya başlanan fren ve denge (checks and balance) sistemi İngilizlerin karakteriyle de uygun düşünce, sistem yerine oturmuştur. Avrupa’nın demokrasi yolundaki macerası da çeşitli zorlukları aşamaması yüzünden bir sonraki yüzyılda başlayabilmiştir.

1694’te kabul edilen yasa ile Parlamento seçimlerinin üç yılda bir yapılması da demokrasinin gelişimi açısından önemli bir mihenk taşıdır. İç savaş sonrasında ortaya çıkan iki parti, teorik olarak bugünkü Muhafazakarlar ve Liberallerin öncülü niteliğindedir. Tories Hareketi, Muhafazakarları; Whigs Hareketi de Liberalleri temsil etmektedir. [7] [8] İki partinin varlığı da Avam Kamarası’nın ikiye bölünmesine sebep olmuş, demokrasi daha hızlı bir gelişim gösterebilmiştir.

1536’da Kralın danışmalarına karşı da zafer kazanan Parlamento Impeachment, yani azletme yetkisini kazanarak danışmaları cezai sorumluluğa tabi tutmuştur. Danışmanlar arasında dayanışmayı artıran bu durum, 1689’da kurulan ilk kabine sonrası daha da gelişmiştir. Kabinenin Avam Kamarası önünde sorumlu tutulması bu olay sonucunda gerçekleşmiştir. Yürütmenin Kral ve Kabine arasında bölünmesi Stuartlar’dan sonra daha da güçlenmiştir.

Özellikle, küçük ama ilginç bir detayın İngiltere’de monarşinin etkisinin ne derece azaldığına işaret ettiğine değinmekte yarar var. Hanover Hanedanı’nın tahta çıkmasıyla, başlangıçta göreve gelen Krallar, İngilizce bilmemekteydi. Alman asıllı olan Hanover Hanedanı’ndan tahta oturan Krallar, dil bilmediği için Kabine toplantılarına da başkanlık etmekten vazgeçmiştir. [9] Bu durum 1720’den itibaren Başbakanlık makamının oluşmasına etki etmiş, yürütmenin net bir şekilde ikiye ayrılmasına sebep olmuştur.

İngiltere’de günümüzde varlığını sürdüren tüm sacayağı kurumların oluşumunu 18. yüzyılda tamamlaması ile artık yeni bir döneme girilmiş, demokratikleşme hamleleri peş peşe gelmeye başlamıştır. Başlarda oldukça kısıtlı bir zümre tarafından sahip olunan oy verme hakkı, özellikle de Sanayi Devrimi sonrasında geniş kitlelere kadar yayılmıştır.

İlk seçim reformu 1832 yılında yapılmış, mecliste temsil edilmeyen kentlere de üyelik hakkı tanınarak seçmen sayısının 500 binden bir milyona çıkarılması sağlanmıştır. 1867’de yapılan ikinci reformda işçilerin bir kısmının da oy kullanması sağlanmış, 1872 yılında ise açık oy yerine gizli oy verilmesine karar verilmiştir. 1883’te yapılan dördüncü reform ise adayların harcamalarını kısıtlamak suretiyle rekabet eşitliği sağlamıştır. [10]
Eki Görüntüle 2712

1884 yılında yapılan beşinci seçim reformu da seçmen sayısını artırmaya yönelik olmuş, seçmen sayısı iki milyondan yedi milyona kadar çıkmıştır. Sadece kadınlar, çocuklar ve hizmetçilere oy hakkı tanınmamıştır. Seçim bölgeleri de düzenlenerek her seçim bölgesinde 50 bin kişi, bir milletvekili ile temsil edilmiştir. Kadınlara oy hakkı ise 1918’de tanınmış ancak 30 yaş ve üzeri ile sınırlandırılmıştır. 1928 yılında ise yaş sınırı 21’e çekilmiştir. [11]

Kurulduğu ilk zamanlar dışında, zamanla Avam Kamarası’na göre geri planda kalan Lordlar Kamarası, Kabine vasıtasıyla zayıflatılmıştır. Yapılan seçim reformlarıyla da çift partili sistem İngiliz siyasi hayatının temel taşlarından biri haline gelmiştir. Esasında ikiden fazla parti olmasına karşın, Birleşik Krallık siyasetinde iki parti etkinliği bulunmakta, diğer partiler bölge partileri veya ideolojik parti görünümünde kalmaktadırlar. Günümüzde Birleşik Krallık siyasetinde egemen çift parti Muhafazakarlar ve İşçi Partisi’dir. Bundan yüz yıl önce de Muhafazakarlar ve Liberallerin ağırlığı söz konusu idi.

Birleşik Krallık demokrasinin en önemli özelliğinden biri de, muhalefetin özgürce eleştirilerini yapabilme ilkesinin her zaman yerine getirilmeye çalışılıyor olmasıdır. Tüm bu özellikler modern demokraside İngiltere’nin öncü rol oynamasına sebep olmuş, İngiltere’nin dünyaya hükmetmeye başladığı zamanlarda da müdahale aracı olarak kullanılmıştır.
 
<< Bizi Takip Edin

Forum istatistikleri

Konular
3,848
Mesajlar
4,521
Üyeler
427
Son Üye
RosalinaCa

Kaynak istatistikleri

Kategoriler
26
Kaynaklar
1,605
İndirilme
38,413
Disk kullanımı
972.4 GB
Geri
Yukarı Alt
Community platform by XenForo® © 2010-2024 XenForo Ltd.1