Avrupa Tarihi

Dil Seç :
Hızlı Kategoriler
 
Avrupa Tarihine dair interaktif soru cevap forumumuzda tarihi olaylar hakkında bilgi bul, paylaş ve öğren! Uzman görüşleriyle zenginleş, tarihle etkileşime geç.
İspanya, 1939-1975 yılları arasında General Francisco Franco’nun otoriter diktatörlüğü altında yönetildi. İspanyol İç Savaşı’nı kazanarak iktidara gelen Franco, iç savaşın yıkıcı doğasından sonra memnuniyetle karşılandı, ancak rejimin artan baskısı nedeniyle zamanla halk desteğini kaybetti. Demokrasiye geçişin başladığı bu dönemde İspanya’da ekonomik kriz, artan isyanlar ve Katolik Kilisesi’nin etkisi ile demokratikleşmeden başka bir çözüm yolu yoktu. Bu nedenle rejimin siyasi elitleri, sistemi kendi elleriyle demokrasiye dönüştürerek sorunsuz bir geçiş sağladılar. Bu bağlamda İspanya’nın bu yumuşak demokratikleşmesi dönüşümün en iyi örneklerinden biri oldu ve ayrıca birçok Güney Avrupa ülkesine demokrasiye geçiş konusunda ilham verdi...
Öncelikle konuya giriş yapmadan, siz okuyuculara kısa bir açıklama yapmanın oldukça yerinde olacağını düşünmekteyim. Böyle bir açıklama yapmayı konunun ehemmiyeti açısından kendime bir görev olarak görmekteyim çünkü ele alacağımız konu 21. Yüzyıl insanlık krizinin sadece bir yansıması niteliğindedir ve her kişide farklı yorumlanabilecek bir düzeye sahiptir. 21. yüzyıl aslında bir domino taşı gibidir. Küreselliğin getirmiş olduğu bu durum en ufak bir toplumsal sorunda dünyanın her yerinde yankı uyandırabilecek bir düzeye sahiptir. Yaşanan sorunları daha küresel ve farklı zeminler üzerinde ele aldığımız zaman birbirinden farklı yorumlar ile karşılaşırız. Bu açıdan konumuz temeli olan din ve o dine mensup kişiler hakkında bir...
19. yüzyılın sonlarında Balkanlarda patlayan bir kriz Britanya’da büyük yankı buldu. Bu kriz; 1875-1878 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan topraklarındaki azınlıkların arka arkaya çıkardıkları ayaklanmalar neticesinde bölgenin hızla istikrarsızlığa sürüklendiği Büyük Doğu Buhranı olarak adlandırılan krizdir. Bu büyük kriz dönemi Osmanlı ve Rusya arasında 93 Harbine sebep olacak ve nihayetinde Avrupalı diğer büyük güçlerin müdahalesiyle Berlin Anlaşması’nın imzalanmasıyla son bulacaktır. Bu yazının konusu ise, bu buhranın ve paralel olarak Avrupa’da değişen güçler dengesinin, iki tarihi müttefik olan Britanya ve Osmanlı İmparatorlukları arasında nasıl bir kırılma yarattığının Britanya İmparatorluğu perspektifinden...
Giriş Almanya’nın birleşmesinden bahsederken, aklımıza gelen ilk tarih, siyasi birleşmenin vuku bulduğu 1871 tarihi olacaktır. Hatırlarsak, 1870 yılında Prusya önderliğindeki Alman devletleri Fransa’yı işgal etmiş ve 1871’de Alman İmparatorluğu’nu ilan etmişlerdi.(1) Fakat 19. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen bu büyük olay, 19. yüzyılda yaşanan pek çok siyasi hadise gibi birtakım sosyal ve iktisadi gelişmelerin hazırladığı bir birleşmeydi. Almanya’nın siyasi olarak birleşme hadisesi de 1830’lardan beri beklenen bir gelişmeydi. Öyle ki, 1871’in başrolündeki isim olan Şansölye Otto von Bismarck bile çocukken Almanya’nın kısa bir süre sonra birleşeceğini düşünmüş ve henüz 17 yaşındayken Amerikalı bir arkadaşıyla Almanya’nın 20 yıl...
İkinci Dünya Savaşı sonrasında iki devletli bir yapıya sahip olan Almanya, bütün bir Soğuk Savaş dönemi boyunca 1961 yılında inşa edilen Berlin Duvarı’nın belirlediği gergin ve sert atmosferin etkisinde kalmıştır. Öyle ki Doğu ve Batı olarak iki farklı devletin varlığı siyasal ve toplumsal alanın düzenleyici unsuru haline gelirken, aynı toprakların farklı kutupları arasında yaşamını sürdüren hayatların temelinden etkilenmesine neden olmuştur. Bu doğrultuda ele alındığında, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraber Almanya’nın birleşmesi sonrasındaki dönemde göreve gelen Şansölyelerin temel kaygılarının güç kullanımı konusundaki hassasiyet, demokrasi ve insan hakları vurgusu ve istikrar üçgeni zemininde şekillendiğini söylemek yanlış...
Alman İmparatorluğu’nu 1871’deki kuruluşundan 1918’deki yıkılışına kadar iki dönemde incelemek mümkün: 1871’den 1890’a kadar süren Bismarck dönemi ve 1890’dan 1918’e kadar süren II. Wilhelm dönemi. İki dönem arasında ise fazlasıyla belirgin farklar mevcut. Bismarck döneminde daha ihtiyatlı, sağlam ve müzakereler üzerine kurulu bir dış politika izlendiğini görürken II. Wilhelm döneminde ise daha agresif ve kaba kuvvete dayanan bir politikanın izlendiğini görüyoruz. Bismarck döneminde Almanya Avrupa’yı domine eden bir güç iken II. Wilhelm döneminde ise yalnızlaşan ve buna bağlı olarak diplomatik olarak zayıflayan ve en sonunda yıkılan bir Almanya görüyoruz. Tüm bunlar, içinde bulunduğumuz sosyal medyada, Almanya’nın yıkılışından...
1991 yılında Andrew Moravcsik, “Negotiating the Single European Act: national interest and conventional statecraft in the European Community” adlı makalesinde Tek Avrupa Senedi’nin imza sürecini tartıştığı makalesinde ilk kez dile getirdiği liberal hükümetler arasıcılık, Avrupa bütünleşmesini açıklamak için özel olarak sentezlenmiş bir kuramdır. Söz konusu kuramın yükselişe geçtiği dönemde Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir Gümrük Birliği tesis edilmiştir. Bu çalışma, belirli bir olgu ve döneme odaklanma kısıtlılığından hareketle, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında kurulan Gümrük Birliği’ni liberal hükümetlerarasıcılık özelinde açıklama amacı taşımaktadır. Çalışmada, Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği kurulmasına yönelik...
20. yüzyıl,dünya tarihi için en büyük dönemeçlerin ve kanlı olayların yaşandığı tarihti. Bu kanlı olaylar, Mark Mazower’ın “Karanlık Kıta” olarak nitelendirdiği Avrupa Kıtası’nda meydana gelmekteydi. Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, galip devletler ile mağlup devletler arasında yapılan barış görüşmeleri Anadolu dışında sonuçlarını vermişti. Tabii burada en ağır fatura Almanya’ya kesilmişti. Aslında Paris Barış Konferası’nda, Almanya üzerine en çok baskı kurmak isteyen taraf Fransızlar olmuştu. Bunun nedeni, savaştaki kayıplarının fazla olması ve telafi amaçlı Almanya’nın geniş çapta bir savaş tazminatı ödemesini istemesiydi. Britanya Başbakanı David Llyod George, bunun böyle olmaması gerektiğini, Almanya’da ki en ufak bir ekonomik...
Bilindiği üzere Türk ve Alman İmparatorlukları, Kayser II. Wilhem’in 1888’de taç giymesinden yakınlaşmaya başlamıştı. Gerek Türk ordusunun silahlandırılması konusunda olsun gerekse Bağdat Demiryolu Projesi gibi alanlarla pekişen ilişkiler Aralık 1913’te Liman von Sanders başkanlığındaki bir Askeri Misyon’un Osmanlı ordusu kademelerinde göreve başlamasına kadar devam etmiş ve bu iki büyük imparatorluk başlayan “Büyük Savaş”ta birbirlerini müttefik olarak bulmuşlardır. Dört buçuk yıl süren savaş süresince birçok Türk ve Alman subay, müttefikleri hakkında raporlar ve mektuplar kaleme almışlardır. Biz de, Necmettin Alkan ve Eyyub Şimşek’in bu rapor ve mektuplardan yardım alınarak hazırlanan yazılardan oluşturdukları ve Kronik Kitap’ın...
Avrupa’da Bütünleşme Fikirleri ve İlk Örnekleri Avrupa’nın bütünleşme tarihi kıtanın kendi tarihi kadar eski olmasa da yüzyıllara dayanan fikirsel bir geçmişe ve bazı pratiklere sahiptir. Kıtada yaşanan Büyük Fransız Devrimi (1789) ulus devlet anlayışını yüceltmiş, milliyetçi fikirleri beslemiş ve merkezi krallıkların zayıflama sürecine girmesine yol açmıştır. 18. ve 19. yüzyıl tüm bu gelişmelerin yanında Avrupa bütünleşmesi fikirlerinin de daha sık dile getirildiği önemli dönemeçler olmuştur. 1819’da Prusya’da Maasen Tarifesi’nin kabulü ve 1834’te Alman devletleri arasında Zollverein adlı Gümrük Birliği’nin kurulması pratikte gerçekleşen ilk bütünleşme hareketleridir.(1) Ancak bu bütünleşmenin devamı gelmediği gibi, Avrupa kıtası 20...
 << BİZİ TAKİP EDİN

Son kaynaklar

Forum istatistikleri

Konular
3,750
Mesajlar
4,406
Üyeler
401
Son Üye
SherryTall

Kaynak istatistikleri

Kategoriler
25
Kaynaklar
1,581
İndirilme
27,298
Disk kullanımı
972.4 GB
Geri
Yukarı Alt
Community platform by XenForo® © 2010-2024 XenForo Ltd.1